-
Metin Çınar
Tarih: 11-11-2025 08:05:00
Güncelleme: 11-11-2025 08:15:00
SOSYAL DEVLET, GELİR DAĞILIMINDA ADALET, TOPLUMSAL BARIŞ VE TAM DEMOKRASİ
Yapısal Değişim ve Yapısal Reform Yapısal reformlar dendiğinde iki farklı kavram ortaya çıkıyor: Yapısal değişim ve yapısal reform. İkisi de bir yapısallık özelliği taşıdığı için birbirine benzer çağrışımlar yaratsa da aslında birbirinden oldukça farklı durumları tanımlıyorlar.
Yapısal değişim, bir ekonomide tarımdan sanayiye ve oradan da hizmetler sektörüne geçişi ifade eden ve genellikle kendiliğinden ortaya çıkan bir olgu. Toplumlar geliştikçe, kalkınma ilerledikçe tarımsal üretim ekonomideki ağırlığını kaybediyor ve onun yerine üretimin ağırlığı sanayiye ve hizmetlere kayıyor.
Yapısal reform, bir sistemin daha verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hale getirilebilmesi için o sistemin yeniden yapılandırılması olarak tanımlanabilir. Yapısal reformlar, “Bir ekonominin, içinde yaşadığı ekonomik sisteme, çevreye ve çerçeveye uyumlu hale getirilerek o sistem içinde daha uyumlu çalışmasının sağlanması için atılması gereken adımlar” olarak ta tanımlanabilir.
Atılması gereken adımlar yalnız ekonomik konularla sınırlı değildir. Ekonomiyi yakından ilgilendiren ve etkileyen siyasal sistem, yargı sistemi, eğitim sistemi hep birer yapısal reform alanıdır. Demokratik, kapitalist ve dışa açık bir sistem içinde yer alan bir ekonominin bu sistemin koşullarına ve çerçevesine uyması gerekir.
Yapısal reform ile reformu ya da yeni düzenlemeyi karıştırmamak gerekir. Yapısal reform bir çerçeveyi, bir yaklaşımı, bir zihniyeti değiştirme hamlesidir. Mesela eğitim sistemini bilimsel temele oturtmak için yapılacak düzenlemeler bir yapısal reformdur. Buna karşılık olağanüstü hali kaldırmak, yapılması gereken bir şeydir, yapısal reform değildir.
Türkiye’nin İhtiyacı Olan Yapısal Reformlar
“Siyasal Reformlar”, “Sosyal Reformlar” ve “Ekonomik Reformlar”dır.
SİYASAL REFORMLAR
Bu alanda atılacak ilk adım “ Anayasa Değişikliğidir”. Bu değişiklikler yapılırken sistemi, batı ülkeleri düzeyine çıkarabilmek için demokrasiyi, özgürlüğü, düşünce özgürlüğünü, hoşgörüyü, kişi haklarının korunmasını, en üst düzeye çıkaracak ve kısıtlamaları savaş hali gibi çok zorunlu hallerle sınırlı tutacak düzenlemeler yapılması gerekiyor. Anayasa, kuvvetler ayrımını tam olarak vurgulamalı, yasama, yürütme ve yargı erklerinden birinin ötekine üstünlüğünü önleyecek bir yapıda olmalıdır. Anayasa değişikliğini izlemesi gereken reform seçim sisteminin ve siyasal partiler sisteminin düzenlenmesi olarak karşımıza çıkıyor.
SOSYAL REFORMLAR
Yapısal reformlar için en geniş alan budur. Bu alanda ilk konu “eğitim sisteminin dönüştürülmesi” Türkiye’nin bugünkü eğitim sistemini köklü olarak değiştirmesi ve eğitimde tümüyle bilimin egemen kılınmasıdır.
Ağır ve siyasal baskıya açık olarak çalıştığından şikâyet ettiğimiz “Adalet Sistemini” kaliteyi de artıracak biçimde hızlandırmak için hâkim, savcı ve mahkeme sayısını artırarak daha hızlı sonuç alınacak ve “siyasal etkilerden bağımsız kılınacak bir adalet sistemi kurmak” hukuk alanında yapısal reform olarak değerlendirilebilir. Hâkim ve Savcılar Kurulu tümüyle siyasal iktidar dışında kendi mesleki sınırları çerçevesinde sistemi, atamaları, terfileri yönetecek hale getirilirse bu alandaki tartışmalar
önemli ölçüde sonlanmış olabilir. Bu iki alanda gerekenler yapılabilirse diğer sosyal reform konuları bunların ardından yavaş yavaş tamamlanabilir.
EKONOMİK REFORMLAR
Büyümenin ithalâta bağımlı yapıdan kurtarılması ve cari açığın düşürülmesi: Türkiye, 2000’lere kadar bütçe açığını, 2000’ler sonrasında ise cari açığı itici güç olarak kullanmış ve bu itici güçle büyümüştür. Yani açık vermeden büyüyemeyen bir
ekonomi görünümündedir. Bu görünümden kurtulmak yani açık vermeden büyüyebilmek için iki yol var: İç tasarrufları artırmak veya üretimin ithalâta dayalı yapısını yerli girdilere yöneltmek.
Bütçe gelirlerinin konjonktürel etkilerden mümkün olduğunca arındırılması: Bu konuda atılması gereken ilk adım vergi sisteminin KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilere dayalı olmaktan çıkarılmasıdır. Vergi sisteminin, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi dolaylı vergilerle gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergiler arasında dengeli ağırlıkları içeren bir yapıya dönüştürülmesi gereklidir.
Bu değişiklik öncelikle adil bir vergilemenin yerleştirilebilmesi için gereklidir. Çünkü dolaylı vergiler düşük gelirliden oransal olarak daha yüksek vergi alınmasına yol açar.
-Sosyal güvenlik ve sağlık reformu: Türkiye sosyal güvenlik sistemini genellikle primleri artırarak ve emeklilik yaşlarını yükselterek reforme etmiş ve sistemi yaşatmaya devam etmiştir. Seçimler için popilizma kurban edilen ve son dönemde EYT dediğimiz “Emeklilikte Yaşa Takılanlar” olarak sisteme dahil edilen bu uygulama sosyal güvenliği tehlikeye sokmuştur. Kalıcı
düzenleme yapılarak, siyasal iktidarların oy depoluluğundan çıkarılması gerekir. Toplumsal barış açısından ve gelir dağılımı adaletsizliğinin ortadan kaldırılması açısından da emeklilerin hak ve ücretlerinin yasal güvenceye alınması şarttır.
Ayrıca sağlık alanındaki yatırımların KÖİ, YİD gibi kar realizasyonu üzerine kurulduğundan ne var ki her düzenleme gibi burada da sınırlar iyi belirlenemediği zaman maliyetler yüksek çıkmaktadır.
-Enerji faturasının azaltılması için gerekli tasarruf önlemlerinin alınması: Enerjimizi dışarıdan ithal ettiğimiz için cari açığa olumsuz katkı yapan bu ithalât kalemini azaltıcı önlemleri almamız gerekiyor.
-Sektörel reformlar: Bu noktada bankacılık reformundan reel sektöre yönelik reformlara kadar bir dizi düzenleme yapılması gerekiyor. Reel sektörün de ciddi anlamda bir yapısal dönüşüme sokulması gerekiyor. Özel sektör kuruluşlarının çoğunun ticari defterleri, belgeleri, mali tabloları gerçeği yansıtmaktan uzak bulunuyor. Bu alanda bankacılıkta yapılana benzer sıkı düzenlemelerin hayata geçirilmesi zorunlu görünüyor.
-Kurumsal reformlar: Bu alanda atılacak ilk adım Merkez Bankası ve diğer bağımsız kurumların gerçek anlamda bağımsız hale getirilmesi için yasalarında gerekli güçlendirici düzenlemelerin yapılması gerekir. Bugün en çok tartışılan konulardan birisi TÜİK tarafından yayınlanan istatistiklerdir. Bu kurumun siyasal erk güdümünden çıkarılarak tamamen bağımsız hale
getirilmelidir. Ayrıca vergi denetim kurumunun da ciddi bir yapıya kavuşturularak kayıt dışılığın önüne
geçilmesi gerekir.(Mahfi Eğilmez)
AVRUPA BİRLİĞİ’NE TAM ÜYELİK
Çağdaş Türkiye’nin geleceği Avrupa Birliği üyeliğindedir. AB Türkiye’nin güçlenmesi, demokrasinin olgunlaşması ve bireysel hakların Avrupa standartlarına yükselmesi açısından önemli bir süreçtir. Bu süreç, Türkiye’de kadını-erkeği, askeri-sivili, genci-yaşlısı, işçisiişvereni, Alevisi - Sunnisi, Müslüman olanı-olmayanıyla, bütün vatandaşlarımızın ortak yararınadır. Dolayısıyla, bu sürece hep birlikte sahip çıkılmalıdır. Türkiye’ye yakışan, kendi halkımızın mutluluğu için gerekli reformları el ele vererek hep birlikte gerçekleştirmek,çağdaş bir hukuk düzenine kavuşturulması sağlanmalıdır. Gerçekleştirilecek dönüşümlerle “Tam Üyelik” hedefinden sapılmamalıdır. Bu doğrultuda eksik kalmış başlıkların süratle dönüşümü sağlanarak, müktesebat eksik bırakılmamalıdır.
AB’yi halkın bir projesi olarak görüp, halkı ve sivil toplumu bu süreçte yer alması sağlanmalıdır. (AB Başkanlığı) Bazı AB
üyelerinin Türkiye’yi insan hakları ihlalleri ve hukukun üstünlüğü konusundaki eksikliklerle suçlaması nedeniyle 2016’dan beri katılım müzakerelerinin durduğu sürecin nedenleri süratle ortadan kaldırılarak yeniden görüşmelerin sağlanması gerekir.
Metin ÇINAR / 10 Kasım 2025
- DESPOTİZM
- KLEPTOKRASİ
- EŞEKTEN’DE BAŞKAN OLUR
- ÖLÜNÜN BİLE RÜŞVET ALDIĞI ÜLKE
- İTİRAF EDİYORUM: ATTAN DÜŞTÜM!
- HER İSTEDİĞİNİ VEREN ADAM
- İŞİMİZ ALLAH’A MI KALDI?
- EŞEĞİN HATIRI OLDUĞU ÜLKE
- DİKTATÖRLER NİÇİN YALAN SÖYLER ?
- BIKTIRDINIZ!
- PKK YENİLGİYE UĞRADIĞI BİR DÖNEMDE ÖNEMSENDİ
- İYİ YÖNETİLEMEYEN TÜRKİYE